Bakır seslerinin izinde… Ankara – Turizm Haberleri

Güneş gecenin derin karanlığını aydınlatırken Ankara Samanpazarı Tepesi’ndeki Bakırcılar Çarşısı’nda kepenkler açılıyor. Ve büyülü ritim başlar… Maestro ilk notayı verir; Tıkla, tıkla, tıkla… Bir koronun uyumlu ritmi prova olmadan başlar. Müziğin ahengine kendini bırakan üflemeli çalgılar, bakırın kalbine umudu, aşkı, tutkuyu, yalnızlığı ve mutluluğu nakşediyor… Bu seferki gezi rotamız Ankara… Ülkemizin başkenti Ankara’da birbirinden güzel birçok yer var. görmek için. Ancak bu yazıdaki durağımız, unutulmaya yüz tutmuş el sanatlarının yaşatıldığı Bakırcılar Çarşısı…

EL İŞİ, GÖZ KAPAT
Bakırcılık sabır isteyen bir iş… Bir parça üzerinde günlerce, haftalarca hatta aylarca çalışmanız gerekebilir. Öncelikle işlenecek motif belirlenir. Daha sonra kaba çizgilerle şekil çizilir. Daha sonra usta çekiçlemeye başlıyor ve ortaya ruhun derinliklerine nüfuz edecek eserler çıkıyor. Bu eşsiz şarkı günümüzde eskisi kadar söylenmiyor. Bu konsere eşlik etmeyen usta ve çırak sayısı azaldı… Ankara Bakırcılar Çarşısı’nın müdavimleri ise turistler. Bakır paralar artık evin bir köşesinde nostaljik ve dekoratif bir obje haline gelse de, Ankara Samanpazarı Çıkrıkçılar Tepesi’ndeki Bakırcılar Çarşısı’nda zamana karşı çalışan zanaatkarlar hâlâ çalışıyor. Yüzyıllardır devam eden zengin sanat birikimini görmek ve hala çekiç seslerini duyabilmek bizi heyecanlandırıyor. Bakırcılar Çarşısı’na bu duyguyla giriyoruz…

Bir ustayla sohbete başlayalım. Ustaya bu harika modelleri nasıl yarattığını soruyoruz. Desenin yaratılmasının hayal gücüne ve çizim yeteneğine bağlı olduğu ortaya çıktı. Usta, “Önce hayal edin, kafanızda bir şekil belirleyin, sonra hayalinizi bakıra kazıyın” diyor. Burada hayallerin gerçekleştiğini, umutların, sevinçlerin ve acıların bakıra döküldüğünü görüyoruz. “Ya Rabbi, herkes bakırcı olabilir mi?” diye soruyoruz. Biraz sert bir tavırla hayır diyor. Çünkü bakır ustası olmak için sabırlı olmayı bilmek, bakırı, çekici ve bakırın çıkardığı sesleri sevmek gerekir. Elinizde nasır oluştuğunda alınmamanız gerektiği söylenir.

BABALARIN ANITI
Daha sonra başka bir bakırcı dükkânına giriyoruz. Usta sanatına o kadar dalmış ki bizi göremiyor… Biz de bu muhteşem sanatçıyı izliyoruz. O anda ritmin hiç değişmediğini anlıyoruz. En ufak bir hatalı nota yok… Bir ritimden diğerine geçiş ancak kalıp değiştiğinde başlıyor. Ritimle değişen desenler ve ustanın kullandığı farklı vuruşlar dikkatimizi çekiyor. Bu ataçları kendisi yapıyordu. Her durumda, ustalığın yattığı yer burasıdır. Ustamızla vedalaşıp ayrılıyoruz. Biraz ilerideki barda oturup çayımızı yudumluyoruz.

USTA’NIN UMUDU YAŞIYOR
Günümüzde bakır tencerelerin yerini çelik tencereler, teflon tavalar, plastik mutfak aletleri almış olabilir ama hiçbir zaman bakır tencerelerde pişirilen yemeklerin tadı olamamıştır. En lüks yemeklerin yer aldığı sofralar, bakır tepsilere konulan sofraların yanında hâlâ solgun kalıyor. Çünkü o tepside bakır ustasının eseri var. Çünkü bakır kapların işçiliği ustanın umudunu canlı tutuyor, testilerin üzerindeki desenler ise yalnızlığını gizliyor. Usta, semaverin çizgileriyle sevgilisine aşkını anlatır ve gül motifi sevgilisi için tatlı bir görünüme dönüşür. Bakırın ritmine kapılıp, yarattığı desenlerde acısını saklıyor… Kendini ararken bu uyumlu ritmin içinde zahmetli bir şekilde geometrik desenler ortaya çıkıyor. Atalarımızdan miras kalan bu sanatın hayata geçirilişini görmek, yıllarını bu sanata adamış ustalarla sohbet etmek bizim için eşsiz bir deneyimdi… Ankara Kalesi’ne giderseniz, çalınan şarkıyı dinleyin. Yüzyıllardır Bakırcılar Çarşısı’nda söyleniyor. Bakır seslerini dinledikten sonra buradaki eşsiz ritim sizi bu muhteşem konsere davet edecek…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir